27 Ocak 2008 Pazar

ÖMER YUSUF CAN/İSTASYON


Haziran/gitmek/yitmekti her bakıma!mesela kaybolmaktı evrenin içinde bir toz zerresi gibi.sükuta bürünmüş adımlarla,koşar adım son treni yakalamak için ayak diriyoruz!işte burada da bana engel oluyorsun dedim içimden.anlamış olacak ki buna hiç şaşırmadım sana direnip gitmeni engelleyebilseydim dedi içinden.içimizden konuşurduk,halleşirdik,dertleşirdik,kimi zaman ağlaşırdık da.vakti geldi ayrılığın artık ne yapsak boş(1)’tu oysa.
VE (ile bağlıyorum bağlarımı.)
tren garı:oracıkta,havada asılı (sanki donakalmış bir el)…iri yapılı bir bavul, yıllardan beri aynı kasket aynı pantolon aynı kazak(yaz ayına rağmen üstelik)ayakkabılarına hiç bakmadım dost başa düşman ayağa atasözünü duyduktan sonra.;simitçi-sisiyen aynen böyleydi bir imla hatası olamazdı yazdığımda,duyduğumu,algıladığımı yazdım,simit isteyen var mı demeye getirdi çarçabuk olsun kelimeler donmasın diye belki de.hiç bayatladığını duymadığım simitleri,dünden kaldığını bile bile birkaç tane yanıma aldım,simitleri sardığı gazetede ilgimi çeken bir olay var mı diye baktım ama bir spor sayfasının yarısı gelmişti ve ben hiç sevmezdim sporu/sigarayı bırakmaya yeltendiğim zamanlar sabahları koşmak dışında bir aktivitem,sokak araları çocuklarının plastik toplarına abi atarmsıın dediklerinden başkada hiç top değmedi ayağıma.
VE (iyi ki varsın)
İstasyon yalnız kalakalmanın mecazi anlamı,işte öncesinde bir düdük sesi,sonrasında sağır edercesine bağıran siren sesi,düdüğe inat hemde;onunla aramızdaki tüm kelimelere set çekti..biz zaten içimizden konuşuyorduk oysa.demir yığınının tüm bu olanlardan /bu olanlar çok şey şüphesiz(2)/haberi varmışçasına c/uf c/uflaması…o beyaz mendil istem dışı sıkıştı biliyorum parmaklarının arasına…görmesinler diye gözyaşlarını alınmıştı oysa …tren hayatımda ki bir anın dahi ne kadar önemli olduğunu fısıldadı kulağıma ,bunca gözyaşına kendinin de katlanamayacağını düşünüyor olsa gerek hızlanıyor bir müddet sonra…olup bitenler bir film şeridi gibi geçtiler gözümün önünden… …o kaba gürültüde içimden konuştuğuma içimde büyüyen bir tramvaya doğru yol alan bir acıyla seslenmek istedim,hayır hayır çığlık atarcasına söylemek istedim o iki kelimeyi!duymayacak biliyorum zaten duysun diye değil ölmemek için o an kompartımanda!seni seviyorum yer ile gök sallanmıştır o anda…ayrılığın kırılası elleri yok ki.ağaçta asılı duran kuşlar bu manzaraya şahit olmamak adına yada trenin kaba gürültüsünden dolayı mıdır (ama ben bunu bize yormak istedim bana ne trenin gürültüsünden hem kuşlara mı sorsaydık?)nedir ayrıldılar oracıktan.kimsenin anlamadığı bir dille söyleşmeye başladılar belki de benden konuşuyorlardır kimbilir ternden bahsediyor olmalarını düşünmek istemiyorum…bir bahane arıyorum ağlamak için,oysa büyük bir bahanem varken ortada,trenin kara dumanını bahane edebilirim,yada bir saman çöpünü ama biliyorum yanımda bulunanlardan hiçbiri buna inanmayacak.baktım onlara beraber ağlamaya ne dersiniz dercesine, onlar kalplerini kaba koymuşçasına duruyorlardı karşımda..…ağlamak bademciği alınan bir hasta kadar rahatlattı o an beni,ama sonra….kompartımanda ayrılan yerime çoktan sinmiş camdan dışarıya bakmaya koyuluyorum hareket git gide hızlanıyor….bu olanları nasıl açıklasam hiç bilmediğin bir yere gitmek hiç tanımadığın birine gülümsemek gibi bir şey(mi?).artık parmak uçlarımdan kafa tasıma saplanan sızının anlamını yitirdiği bir sırada boynumun tutulmuşluğunun acısı ile uyandım…diğerleri ile katlanılmayacak konuşmalardansa bu boyun tutulmasını tercih edebilirim ki etmiş olmalıyım ki uyumuşum…artık buradan öteye yol yok dedi yanımdakilerden birisi ölümden öteye köy yok dercesine(3).ayrılıktan öteyede dert yok diye geçirdim içimden duyabildinmi yarim?herkes kendi kaderini yaşar!herkes bunun bilincindeymişçesine farklı hayatlara yol aldı ben sende kaldım oysa…sana evlada demişmiydim dediysem affet beni.yeniden merhaba sevgili

(1)nurettin rençber/vakti geldi ayrılığın.
(2)mevlana idris zengin.
(3)bir deyimin duyumu.