23 Şubat 2008 Cumartesi

ÖMER YUSUF CAN /KALDIR BENİ YENİDEN YIKILMAK İSTİYORUM


Dört nala koşar gibi kaçıyorum içinden
Siniye bir dua koy yesin çocuklar,yosun gözlü çocuklar
Dertlerini ek,buda…yak yak gitsin anızla…
Fert ol, yüreğime dert ol istersen
Kaldır beni yeniden yıkılmak istiyorum
Kan dolsun istiyorum göz çanaklarım
Kaçmak kolay değil kendimden
Kesmek kolay değil koca bir kavağı
Hadi tenhalarına al götür boğ beni
Söv,sayma…döv sevme beni
Yıkıldıkça yapılası yok ortada
Menziline yanaşası gelmiyor ruhumun
Çocukları bekletme ağlamasınlar
Alışmasınlar değil, ağlamasınlar
Çemberin kıyısında dur ya da tam ortasında
Ya da bir kefenin tam kıyısında
Alışılageldik şiirleri şerle…
Beni bırak ben böyle iyiyim senle
Bir kartal sabahladı koynumda
Ayyuka çıkmış bir beladayım şimdi
Biz seninle aynı boşluğa bakıyorduk oysa
Heyhat güneş çekildi kararıyor topraklar
Yağmur dindi çekiliyor ırmaklar
Son kibriti ateşle bitsin bu hengameler
Zira fikir inceldi taşımıyor bedenler

ÖMER YUSUF CAN/Erken mi yoldayım ben mi geciktim yoksa ben mi geciktim*



Ustura gibi açılan ağzım kıpırtısız..sessizce çığlık attım bir şeyler söylemek istiyorum ya da çok şeyler..ama olmadı yapamadım…kırık bir testi gibiyim.günlerce içimde sakladığım suyu(esrarı) toprağa salıverdim..oysa bir tohum dahi olmayacak orada…işte çöl her şey sıkıntı (yazarı aklıma gelmedi)neye yaklaştıysam ondan uzaklaşıyorum.benler,bizler,hepler,hiçler..yanılgı,yanılgı, yanılgı…sirkelenip kalkmak istiyorum …koca bir kaktüs e kör düğümle bağlanmış gibi kıpırtısızım,kimsesizim…hep bir şeylere geç kaldım yada erkenciyim sanırım…yola çıkmalıyım…ama nasıl, nereye;mevzi yok,çarıklarım delik,yağmur başladı:sel olmazsa şayet rahmet sayacağım…sanki az ötede hep az ötede biri yada birileri beni bekliyor…Hızır mı yok canım sende…seraptır belki de….
Güneşin yakıcılığında uzun süre yoldaydım..
-gitmek istediğin yeri biliyorum tut eteğimden…
(ben bile bilemezken sen de nereden….)
-tut eteğimden seni yolda göreyim
(güvenmeli miyim acaba bunu düşünecek vakit yok sanırım acele kararlar almalıyım zira aceleci de yaratılmışım)
Bir köle gibi yapıştığım eteklerine…birden ben biz olduk nasıl anlamsızlaşırsa nasıl bir mum ve fitili gibiyiz gibiydik gibi mi yiz?)
Razı olmanın esrarı bu,gideceğin yeri bilmemek,eşkiyaya esir düşmek,susuz günlerce çalımsız çarıklarla yol almak mesala…şimdi bunları düşünmeli miyim?
-kimsin?
-sen!
-peki ben kimim?
-ben!
Bir müddet hayra yormak istedim tüm bu olanları…olmadı…
Nasılsa bilinmeze giderken birinin yada onun tabiriyle benim kaybedecek pek bir şeyimde yoktu…çölün orta yerinde bıraka da bilir beni…
-insan kendini koyup gitme meli…dedi.
Gölge,soluklanalım dedim.
-vakit yok güneş göçmek üzere.dedi.
Karanlığa boğulmak istemiyorsan güneşe ram olacaksın diye ekledi.
Tek kelimesiz yürüdük uzun bir zaman…
Bir kervan görüldü çok ötelerde adımlarımızı hızlandırdık…en arkalarda yer tuttuk kendimize…
-uykuya meyletme zira kalakalırız dedi ve gitti…

Nereye demeye kalmadı kalakaldım orada ortada…

Şimdi bu kervan nereye gider diye düşünmek bile geçmedi içimden…
Ya kervanın götürdüğü yere gitmeliyim ya da çölün kavurucu sıcağında pineklemeli miyim…ikincisi daha zor diye geçirdim içimden…yol aldık günlerce kimsenin farkında değildim…sessizce sinmiştim içlerine…kalmalı mıydım yoksa evimde. şimdilerde bunu düşünüyorum düşünecek çok şey ve çok zaman var…kendimi onlara nasıl tanıtmalıyım bunu dahi bilmiyorum…yol almak lazım yoksa kum fırtınaları arasında bi çare kalakalırım…artık her şey için çok geç yada bir şeyler için çok erken…

*cahit zarifoğlu

ÖMER YUSUF CAN/Hayır bu gün hiçbir kimseyi alkışlamıyorum*



Etini,tenini,gülmelerini,söylevlerini kısacası her şeyini terk ediyorum…bıktım…bıkmak bir usancın eş anlamlısı olsa gerek…çekip başımı içlerinden gitmek istiyorum…gidecek menzil yoksa da ötede…şimdi bunları düşünemem gidiyorum ya buna karar vermiş olmamda yeterli…içlerinden gidiyorum,masum yüzlü gözyaşların,çarıklarıma çamur oluyor toprakta.sana ağlama demek isterdim oysa şimdi bunu yapamam pek her seferinde göz yaşının arkasına sığınmayı bırak bu gün merhametimi aldırmıyorum…maskelerden,entrikalardan,ödünç alınmış gülüşlerden,sevimsiz çehrelerden çekip başımı gidiyorum…asılsız cümlelerden,kefilsiz sevgilerden,paraya eş değer cesetlerden ruhumu alıp gidiyorum..sorma nereye bilmediğimi dillendiremem…artık yalnızca yalnızlığımı alıp üstüme gidiyorum…gitmek bir morg havası(gitmek soğuk kelime)…aslında beni sizler sürdünüz içlerinizden gitmek için gelmedim çünkü…yoğun haber bültenleriniz ,katledilmiş benlikleriniz,rabbe kalkmayan ellerinizden kurtulmaya çalışıyorum..bırakın beni ben gidiyorum.alkışa boğduğunuz,onunla yorduğunuz parmaklarınız sizden şikayetçiler sanırım…tarih tanığım olmuyor üzülmüyorum da,tanrı tanığımdır…geride bıraktıklarını düşünürsen doğrulamazsın(sanırım Tarık tufandan kalan bir duyum)…içlerinizden gidiyorum içlerime dönerek beklide…gittiğin yeri bilmek yada bilmemek bazen çokta problem olmuyor…gittiğim yerin önemi yok gidiyorum ya…
(Dinlememişseniz nice yıl kalbinizi ev meslek iş para geçim diyerek düşünün şimdi birde şehirlerde kasaba ve köylerde başını eğmiş kalbiyle söyleşen bir kişi olduğunuzu(c.zarifoğlu)
Beklide bunu başarmalıyım gücümü ona yormalıyım…
Sizinle kalıp sizden biri olmayı istemiyorum…elvada

*cahit zarifoğlu

ÖMER YUSUF CAN/^^BİR BÜYÜK YALNIZLIĞIN ÖN HAZIRLIĞI^^



Pılını pırtını toplarsın…bavulunda kocaman bir yer ayırırsın yalnızlığa.oysa bavula gerek yoktur,o kendine bir yer bulmuştur çoktan…eksik kalan bir şeyler var sanırım yada her şey çok fazla…arkamdan el sallayanım olmadan()bu çok acı bir şey)inzivam için ayrılmış mekana yol alıyoruz…elektrik tesisatları,su boruları,kaplar kacaklar,halılar,koltuklar,her halde her şey tamam(mı?)…peki aşklar,özlemler,sıcak gülümsemeler,boş olsa da çoğu zaman sevdiğim muhabbetler onlar neredeler?sessizlikte bir ses işitiyorum…YOKLAR…kalbim /şükür ki yerinde duruyor) bu kelimeyi kaldıracak mecali yok..yalnızlık şubat ayı kadar soğuk…anlaşıldığımı sandığım ölçüde anlamsızlaşıyorum mudur ne? Ablacım(köyde evimin anahtarını isterken karşıma çıkan bayan)bu cümleleri ve özellikle şuan sarf etmek zorunda mıydın…bir telefon görüşmesi hocanın anahtarları nerede?karşıdan benim duymadığım fakat sonrasında tahmin edebileceğim bir ses…yalnız asılı olanlar mı…işte o an anladım tek başına kalakalmanın yalnızlıkla eş değer olduğunu…aman Allah ım çıldırmak üzereyim…ipte tek başına asılı olan anahtarla bu anlamı yüklemek zorunda mıydın…o an bir kadın gibi olduğum yere çökerek ağlamak istedim..boğazım yumru gibi oldu…yapamadım…bir ölüyü defneder gibiler,soğuk evimde bırakıp gittiler.sorgu meleklerini bekler gibiyim..soğuk odamda bir o kadar soğuk yatağımda soğuk vücudumun üzerine çekiyorum yalnızlığımı…işte çöl her şey sıkıntı bir şaire ait bu cümleler döküldü dudaklarımın arasından…yalnızlık varsa ki var yalnız olan birileri de olmak zorunda…ki ben şuan bu yalnızlığa talip olanlardan sadece biriyim…talip olmadım oysa zorunda bırakıldım…bir içgüveyi gibiyim yalnızlığın koynunda…yada ben abartıyorum,ne fark eder yalnızım ya gerisi önemli değil…hepsi bu bayım…