29 Aralık 2008 Pazartesi

ÖMER YUSUF CAN / GAZZE


Gözlerim gazzeye ağladı,
gece yarılarına kadar…
Kimliğini kitlesel silahlara bürüdü…
Kan olsun istemeyerek
Eteklerini bir arşın kaldırdı
Füzelere resim yaptı,
tanklara taş çarptı
Görebilesiniz diye tüm bu olanları:
ajanslar
Sabahladı savaşın gölgesinde.
Gözlerini her açtığında kan görmekten
kan çanağı gözleri.
Müslüman uçup uçup uzaklara,
çakıldı gökyüzüne/
Yıldızlara takıldı/
borsalara tapındı,göz duyarsız kaldı/
devamı...

28 Aralık 2008 Pazar

ÖMER YUSUF CAN/ GAZZE


Gece yarısına yakındır zaman, asra yemin eden Allahıma hamdolsun, hüsran devam ediyor!hamdım hüsrandan ötürü değil bilesiniz.işte İsrail oturup burada saatlerce yazarım fakat neye yarar. Bu düşünceme de az önce Messenger arkadaşlarımdan birinde ki şu yazıdan sonra kanaat getirdim. gazze boyumuzu aşıyor diyeti boynumuzun, gazze için az laf , çok gözyaşı, bol dua…gerisi angarya anlayana.

27 Aralık 2008 Cumartesi

ÖMER YUSUF CAN / MERAKLI MELAHAT


Merak ettim , merak üzerine bir yazı yazabilirmiyim diye. merakımı gidermek için oturdum bilgisayarımın başına. parmaklarım klavyenin üzerinde gezinmeye başladı. okul yıllarımda yurtta bir belletmenimiz vardı, marmara ilahiyat okuyor. onu fevzi paşa caddesinde gördüğümde, kulağına taktığı kulaklıkta ne dinlediğini çok merak ederdim. kendisi spor giyinen hatta günümüzde hiphop denilen bir tarzı vardı. acaba rap mı dinliyordu, yoksa ilahi ezgi falan mı? ikinci seçeneğe fazla rağbet ettiğim söylenemez ilahiyat okuyor ya hani ne bileyim işte. merakımın başlangıcını merak ettiğinizi düşünmüyorum, fakat ben yine de yazacağım. dünyaya nasıl geldiğini merak edenlerden değilim. hayret oysa her çocuk merakını gidermek için sorduğunda, leyleklere havale edilirdi çocukluğumda. ben bir yağmur damlasının nasıl birbirine değmeden yeryüzüne indiğini merak etmişimdir hep, bu yaşıma geldim (hangi yaşına?) hala merak içerisindeyim.


25 Aralık 2008 Perşembe

AÇELYA/ SERZENİŞ





Sen dilemedikçe hiçbir şey olmuyor.
Sen’in yüce isimlerinle…


Teslimiyetimiz olmalı…
Öyle bir tutkunluk ki; şeybenin tutkunluğu gibi.
Anlayışımız olmalı…
Sen sözlerini söyleyince;bize söyler gibi söylemeni anlamalıyız.
Sadakatimiz olmalı…
Öyle olmalı ki; bağlılığımız elini uzattığında buna kayıtsız kalmamalıyız.
Ahde vefamız olmalı…
Sen “tut” dediğinde emrini yerine getirmeli, Sen “yapma” dediğinde yine emrini yerine getirmeliyiz.
Sırrımız olmalı…
Sana gitmemek için geldiğimizde geri dönmemeliyiz. Ve
Sevgimiz olmalı…
Sen’i öyle sevmeliyiz ki ; sevgimizden asla vazgeçmemeliyiz.

Yine hüsran yine hezeyan
Temmuz 2007
Açelya

21 Aralık 2008 Pazar

MUHAMMED SADIK ÖKSÜZ/KAFASI KARIŞIK ADAM



Hayaller gerçek olabilir mi? Bir var bir yoklar…
Yaşananlar gerçek olabilir mi? Bir var bir yoklar…
İnsan gerçek olabilir mi? Bir var bir yok…
Ya düşünceler? Öldükten sonra ya da komadayken düşünebilir mi insan?
Düşünceler de gelip geçici mi yoksa?!
Duygular..Aşk, Sevgi, Nefret, Gurur..hiç biri yok mu yani aslında..

Bir görünüveriyorlar bir kayboluyorlar….....ya da biz bazen gördüğümüzü sanıyoruz?!

Ya ölüm? İşte tek gerçek mi diyoruz? Peki, sürekli ölebilir mi insan?
Bir var bir yok mu yoksa ölüm de?
Ölüm denen şey de nedir ki? Biz onu fani aklımızla, düşüncelerimizle bilebilir miyiz?
Nerede gerçek? Nerede yalan? Yolculuk nereye? Nereye gidiyor insan hızlı hızlı yavaş yavaş?
devamı...

20 Aralık 2008 Cumartesi

MFA/ YAĞMURA İTHAFEN



Her şeyi bilen SEN
Sen’in ALİM isminle başlarken…

Yağmur… Rahmet damlacıkları…
Diz çöksem insanlardan uzak huzuruna
Günahlarımdan arınmak için ağlasam
Rahmet damlacıklarına ek huzurunda
Haykırsam Ya Rabbi! Diye şimşeklerin sesinin rahatlığında
Açsam ellerimi “Affet beni” desem huzurunda
Temizlenmeye geldim desem Yağmurunun ıslaklığında
“Engelleri al” Sana geleyim desem huzurunda
Kaldırmasam secdeden başımı Sen’in billur yağmurlarında
Yağmurun şiddetlense ben hala vazgeçmesem huzurundan
Sevgi tufanından bana da bir katre vermez misin gitmemek üzere
Nasip etmez misin sevgi seline kapılmaya
Huzuruna günahlarımdan temizlenmeye gelsem
Hz. Adem gibi bir daha yapmayacağım desem…
Beni affeder misin?

İltifatlara göz kırpmak için
31 temmuz 2007
MFA

19 Aralık 2008 Cuma

MFA/BİR KİTABIN ARDINDAN




Geçenlerde bir kitap okudum, “Adım Adım İstanbul” diye. Bir paragrafında diyordu ki;”yazara zorluk vermeyen yazı okuyana zevk vermez.”
Ne kadar doğru olduğunu Dücane Cündioğlu nun kitabı Göz İzi ni okuduktan sonra bir kez daha anladım.
Göz izi…Tasavvufun ya da hayatı anlamanın ön sözlerini o kadar derin o kadar içten ve o kadar yalın anlatmış ki; elinde kalemsiz yüreğinde sevgisiz sanmam ki okunsun bu kitap…
Yüzeysel bir yaşamın insan için bir anlam ifade etmediğini ve hiçbir zaman da insana bir kazanım sunmayacağını belirten yazar; düşünmenin,istemenin,
gerçek anlamda şaşakalmanın ve hakiki sorular sormanın zamanının geldiğini ve hatta çoktan gelip geçtiğini üzüntüyle ve sitemle anlatıyor.
Kitabın şöyle bir geneline baktığımızda gördüğümüz tablo şudur:
Bir insan resmi çizelim ki o resimde neler olsun?
Bir hayat tablosu ortaya koyalım ki bu tabloya neler yerleştirelim?
Anlayışın,anlamanın,hayata bakış tarzının ve sanat olarak bizlerin Sanatçısını anlaması ve bilmesi gerektiğini az söz ile çok güzel bir üslup ile önümüze sermiş dücane bey.
Kelimeler bazı konularda yetersiz kalır ve iş kelimelerin anlatabileceği son aşamayı dahi kullanmaya gelir.İşte Göz izi ve işte kelimelerin son hali…



Kitaptan notlar :
… çünkü bilmeli ki dalmadıkça düşünür, şaşakalmadıkça sanatçı olunmaz. Siyaset ve ticaretin tam da aksine, düşüncenin sermayesi dalgınlık, sanatın sermayesi şaşkınlıktır. ( sayfa 12 paragraf 3)

Düşünme, unutmamalı ki şaşkınlık evresinden sonra başlar, ardından merakla, dikkatle, dikkat kesilmekle yola devam eder. Düşünme bir kez başladı mı, şaşkınlık geride kalmış demektir. Bu durumda düşünür ne eyleyebilir, ne de düşleyebilir; sadece düşünür. (sayfa 21 paragraf 1)

Modern hayat insanı hakikat umanından hayretlere gark olmaktan alıkoyuyor. (sayfa 40 paragraf 1)

Gerçekte düşünmek için sözcüklere ihtiyaç duymayız; insan kavramlarla düşünür; düşüncelerini sözcüklerle ifade eder. Bu bir zorunluluk değil, ama inanız, bir gereklilik. (sayfa 57 paragraf son)

O halde ay talip , yüzünde göz izi kalmasından (utanmaktan) utanma, başkalarının yüzünde iz bırakmaktan (utanmamaktan) utan! (sayfa 67 paragraf son)

“istemek … bir şeyin olmasını istemek … gerçekten istemek nedir o halde?” diye sordu genç.
Ve sualinin cevabı hemen geldi :
İstemek olmayı istediğin , olmasını istediğin şey için ölmeyi göze almak, ölecek kadar istemek, hatta olmak için, olması için ölmek demek!

İstemek … bir şeyin olmasını istemek… onu dilemek… onu arzulamak… tutkuyla… hırsla…ihtirasla onun olması için yanıp tutuşmak… (sayfa 72)

Sohbet, kendini tanımayı gaye edinenlerin varolma sebebidir. Sohbet, varlığı düşünürken varlık içinde olduğunu hatırlamak için bir vesiledir. Sohbet kalıbın değil , kalbin ihtiyacıdır. (sayfa 81 paragraf 2)

Ey talip, yakındaki yakınlığı (bütünü) nasıl elde edebileceğini soruyorsun.
Söyleyeyim :
Değil “ yakındaki yakınlığı” , bilakis “uzaktaki yakınlığı” hatta “yakındaki uzaklığı” dahi talep etmekten vazgeç de utanç içinde uzaktaki uzaklığa doğru koş!
Aksi takdirde sevinç içinde helak olursun. (sayfa 110 son)

8 haziran 2008
mfa

5 Aralık 2008 Cuma

ÖMER YUSUF CAN/SEYRELTİYORUM



Susuşlarımdır ezber bozan
Bak ufku alıp gitti martılar
Hengamesinde ezildi ayaklarım
Ahhh bırakayımda nasıl bırakayım

Yaşamak eş değer/miş acılarla
Koynunda yılan besleyen bir tarihim şimdi
Gözlerinden bilmem kaç kere vuruldu turnalar
Gök neden siyah nerede o sevdiğim martılar

Siyahına aklar düşmüş saçlarımın
Yinede sabah kalkar toplarım yorganımı
Kalkar bir yumurta koyarım sahana
Yinede acı düşmüş payıma
bundan kime ne

Gayet şık taradım saçlarımı
Gayet güler yüzlü oldum bayramda
Kim demiş İstanbul uzak uzak gözlerin
Kim demiş bu acılar bir gün uçacak

Seyrelttim gülüşlerimi
Sık sık aynaya baktım
Sana baktım siyah beyaz bir fotoğrafta
Gözlerin dalmış uzaklara
Biliyorum benim için
Biliyorum dinmeyecek acılarıma düşen beyazlıklar

Sık gülüşlerimi seyreltiyorum şimdi
Bana kaldı yalnızlığın çetelesini tutmak
Kaldı bu yaşanmışlık suçu
İp atladığım halatı boynumda buldum
Bir sabah
O sabah anladım martılar dönmeyecek

3 Aralık 2008 Çarşamba

MFA/ELİF'E



Elif ‘e,

Gözyaşları ile karşıladım seni kız kulesinde;bekledim hiç bıkmadan,usanmadan…
Bekledim seni,ay ışığı resmini denize vurduğu ana kadar…
Elifimdin sen,biliyordum;her şeyin içinde olan ve benim özlediğim.
Seninle mutlu olamayacağımı söylediler!Yalan,hem de büsbütün yalan…
Bilmiyorlar ki seni,tanımıyorlar ki,hissedemiyorlar ki seni ve görmüyorlar ki.
Bir bilseler seni,nasıl sevdiğimi bir bilseler,sana nasıl tutulduğumu bir görseler;demezlerdi öyle şeyler…
Her şeyin içinde olan ve anlamı olan her şeyin; elifim…
Bilmiyorlar seni ve hiçbir zaman da bilmeyecekler.

Sen benim ilkim;sona erdiremeyeceğim.
Sen benim anlamım;hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim.
Sen benim ahirim;hayatımı kuşatan.
Sen benim elifim;sevincim,göz yaşlarım, hüznüm ve huzurum.

22 şubat 2008
MFA

1 Aralık 2008 Pazartesi

MFA/BİR KİTABIN ARDINDAN


Bir kitap…kurgusu ile, dil yapısı ile, bölümlendirmesi ile ve her türlü ilişkilendirmesi ile mesnevi ödülüne hakkıyla layık bir kitap…
Pinhan… çift başlı,çift yaratılışlı ve hikayesini arayan bir derviş…
Olaylara farklı tarzda bakan elif şafak;bana göre her insan hikayesini aramalı ve bilinçli şekilde çılgın olmalı diyor.
İnsanların psikolojilerini çok iyi görüp yazıya aktaran bayan şafak,çocuğundan en yaşlısına insanların gözlerinin içine dahi girmeyi başarmış.Karmaşık bir hikaye gibi; fakat olayı en güzel yerinde bağlayan ve sonuca götüren yazar, nefeslerin tutulduğu ana kadar muhteşem bir dirayet ile kitabı sürüklemekte.
Dergah,tekke vs. gibi oluşumların hoşgörü içerisinde olduğunu ve insanların kafasına sokulan olumsuz imajı yok edip yerine pinhanın tebessümlerini bırakıyor.
Türk medeniyeti içerisinde kullanılan birçok kelime de olsa;benim için bu kelimelerden daha çok yazarın vermek istediği mesajdır önemli olan.
Ben mesajımı aldım;hikayemi arayacağım ama aptal bir şekilde değil,akılsız bir cesaret ile değil bilakis en güzel akıl ve en akıllı cesaret ile arayacağım inşallah.
Son olarak demek isterim ki;kitap öyle, şimdi otuz sayfa yarın otuz beş sayfa okurum cinsinden değil kesinlikle.
Ya bir hamlede yani bir solukta…ya da bir günde iki solukta…
Pinhan… hikayesini arayan bir hünsa…

8 haziran 2008 mfa

27 Kasım 2008 Perşembe

MFA/ELİF İÇİN



Sana bakıyorum elifim;gözlerinin içine
İnci tanelerin var;
Seni benden saklayan.
Yüreğim kapkaranlık
Mutluluk benden uzak
Gel artık bitsin bu hasret
Sensizlik elifim sensizlik…
Hatırlar mısın bilmem;yıllar önce
Sana bir tutkun
Seni hep kalbinde saklayan
Gözyaşlarında seni anan hep
Tüm cümlelerinde sensizlik
Yalnızlığa giden yolda Sana ulaşmak için
Seçilen bir sessizlik…

Çok hızlı hayat
Yetişemiyorum senin dalgalarına
Bazen korkuyorum girdabına girmeye
Yoruldum elifim çok yoruldum.
Yüklendiklerine bakıyorum da elifim
Seni hak etmediğimi düşünüyorum.
Bilmem ki seni çok seviyorum
Uzun bir yol biliyorum;seni sevmek
Özlemek elifim seni ve varlığını özlemek.

Ay ışığında elifim
Varlığımla diz çökmüşüm önüne
Ve bir göç var ötelere…
Yapayalnızım elifim yapayalnız
Sadece Sen varsın... ve Yağmur ve Açelya

20 mayıs 2008 MFA

25 Kasım 2008 Salı

ÖMER YUSUF CAN/BOŞLUK


ağıt güzel vakitlerindendir
estağfirullaaaaah ve işte böyle uzatarak
kalbim aç
etim yanık
.......
dilini tut aklını kravatın gibi çöz at
şimdi bir damla gözyaşı bir iri yahut
c.zarifoğlu



Gözlerini boşluktan alıkoydu bir an. Elinde tuttuğu çayın soğuduğunu farkına vardı sonra. Soğuyan çayla beraber soğumuştu tüm vücudu. Bardaktaki çayı diğer bardağa boşalttı ve sobanın üzerindeki çaya yöneldi. Kaynamaktan altında su kalmamıştı neredeyse. Bir bardak daha çay çıktı çaydanlıktan. Şekerini koydu ve yudumlamaya başladı çayını. Az önce boşlukta asılıyken düşündüklerini düşünmeye çalıştı yada düşünmediklerini. Bir bardak çay soğuyana kadar acaba o boşlukta neler olmuştu. İkindi ezanları okunmaya başladı bu sırada. Elindeki çayı hızlı hızlı bitirmeye gayret gösterdi. Medresenin kapısını kapadı avluda güvercinler rızıklarının peşindeydi. Onları ürküttüğü için içine bir sızı yerleşti. Mescidin bir köşesine geçip namazın sünnetine niyet etti ve namaza durduğu andan itibaren yine o boşluğa takıldı gözleri. Namazda ne okudu kaçıncı rekattaydı hiçbirini bilmiyordu. Selam verdi ve farz için saf tutan cemaatin arasına sıkıştı. Namaza durdu. Namazda bir şeyler düşünmemek için çabaladı kimin huzurunda durduğunu geçirdi aklından. Şeyhi geldi gözlerinin önüne. İlk ders alışı ilk tövbesi ilk boşluk ilk günah. İlk gözyaşı. Namaz bittiğinde odasına yöneldi ailesinden ayrıldığından beri dergahın bu küçük odasında kalır dergaha gelenlere hizmet ederdi. Kendini dergaha adamıştı. Eski arkadaşları bunu enayilikle ifade ediyorlarsa da bu onun için nefsini ezmenin bir ifadesiydi. Şeyhi ona hizmet nimettir dediğinden beri dergaha gelen en ufak bir çocuğa bile hizmette kusur etmezdi. Odasına çekildiğinde namaza gitmeden önce sobanın üzerindeki çaydanlağın altına su koymuştu kaynadığını fark etti ve bir bardak çay daha koydu kendine. Sonra yine boşluk git gide büyüyen boşluk. Onu ellerinden tutup eskiye götürmişti. Ailesinin yanına o günlere o telafisi zor günlere. O irin kokan, cıvık, adeta heryerine sıvaşmış günahın çepeçevre sardığı günlere. Hidayeti veren Allaha şükretti çayını yudumlarken. Eğer o olmasaydı o elinden tutmasaydı. O kabul etmeseydi. Şimdi kimbilir hangi günahın ortasında acılarla mutlu olduğunu düşündü fakat içini kemiren acılarla baş başa olacaktı. Gözleri nemlendi. Ağlayamasanız da ağlar gibi tavır takınınız hadisini düşündü gözlerinden yaşlar hücum etti etine. Ağlamanın nasıl bir nimet olduğunu düşündü. Gözlerinden sızan yaşların kalbini nasıl yumuşattığını kime nasıl anlatabilirdi. Çayını bitirmiş. Yerinden doğrulmuş ve kütüphanesine doğru adım attı bugün okuması gereken cüzünü okumak için kuranını aldı rahleye koydu ve önüne diz çöktü. Okumaya başladı .
Taha
Biz kuranı sana mutsuz olasın diye indirmedik.
Ancak korkan kimselere bir hatırlatma olarak.
Yeri ve yüce gökleri yaratandan bir iniş olarak.
Rahman arşa yerleşti
Göklerde ve yerde ve ikisi arasında ve nemli toprağın altında ne varsa,ona aittir.
Ve sen sesini yükseltsende!...çünkü o gerçekten gizliyi bilir ve hatta en saklısınıda.
Cüzünü tamamladı. Eline tesbihini aldı ve gözlerini kalbine gömerek ve tesbihini kalbibin üzerine sererek en derinlerden seslendi rabbine estağfirullahhhhhhh… boşluk bomboş kalmıştı şimdi.

15 Kasım 2008 Cumartesi

SANA / ÖMER YUSUF CAN




İşitilmeyen çığlıklar biriktirdim sana
Yüreğimin en mahrem yerinde
Uçarı sevdalara doladım boynumu
Ah ben bu halde nasıl kafa tutarım yalnızlığa

Öyle durup duracak mısın orda?
Bir adım atmaya mecalin yokmu ?
Yokmu hatırı en güzel yıldızında?
Biliyorum kaybolacak en onulmaz anda!

Ben oturup muzur bir çocuk gibi
Ağlayacağım
Kızma bana
bir kadın gibi beklide
Beklide ağlarken gelecek
gelecek olan


Sana yalın kendime yalanım şimdi
Sana yakın
kendime ırak
Sana
Hep sana
Kendimden sıyrıldıkça
Gözyaşıyla sana
Hatırı yokmu en basit bir anında.

2 Kasım 2008 Pazar

İNCE SIZI / ÖMER YUSUF CAN


İnce bir sızı akşamdan kalma
Bir ağustos böceği cızırtısında
Bir sızı geçmez tenhalarda
Koynumun derinliğinde

Artık, yok artık dedirtme
Koştuğum yollar hatırına
geçtiğim çitler hatırına
merhamet bir nebze

bir burukluk hazan mevsimi gibi
kapalı gibi gökyüzü
ağlamak üzere bulutlar
benden dolayıdır yıldızların
ahenksiz yanışı

şimdi koşar adım usul usul
tenhaları alıp git kendinle
bana kalsın çitlerin yalnızlığı
kalsın gökyüzünün sönüklüğü de.

28 Ekim 2008 Salı

MFA/KİTAPÇI


Bir kitapçı dükkanının emanetçisiyim…Her sabah kapıyı açtığımda yalvarıyorum Rabb’e : “ İnsanlar bugün kitap okusun, bugün insanlar Allah’ı tanısın,insanlar bugün kainatı tanısın.” diye.Her sabah kapıyı açtığımda içimi rahatlatan, nefes üstüne nefes veren bir koku yayılıyor yüreğime.Mutluyum geçmişte yaşadığım her şeye rağmen.Mutluyum her sabah kapıyı açtığımda gözlerimde yaş olmasına rağmen.Her sabah mutlu olmanın sevincini yaşıyorum iç dünyamda. Tebessümlerimde bunu görebiliyor ve dışa yansıtabiliyorum.Her sabah kapıyı açtığımda kitapların içinde kendimi görüyorum.Bütün yazılanlarda kendimi buluyorum.


23 Ekim 2008 Perşembe

ÖMER YUSUF CAN/HIRÇIN


1
Sümüğümüz akardı/
Çocuktuk
Hiç israf etmedik oyun aralarında.
2
Büyüdük
Uzadı boyumuz/gırtlağımız keskinleşti,
Kalınlaştı sesimiz.
Bre gençtik
Ufku deler geçerdi gözlerimiz
3
Sonraları
Ergenliğimiz kabuğuna çekildi.
Çok sonraları/
Çok!
Kahkahalar arasında kaybolduğumuz zamanlara erdik.
Sepetler gibiydik sarkıtılan balkonlardan
Boyuna boyuna/boyunlarından asılan
4
Dünyanın çilesi hiç bitmedi
Bitmedi hiç!
Bir hayli zaman geçmişti,
Çocukluğumuz akıp gideli
Sümüklerimizle.
Bitmedi hiç
Hiç bitmedi
Yapıştı gözümüze gözyaşlarımız/
Bir çapak kadar durağan.
5
Anladıkça/anladığımızı anladıkça
Hırçınlaşıyor kabuğuna çekilmiş damarımız.

27 Eylül 2008 Cumartesi

ÖMER YUSUF CAN/ALLAHIN DEDİĞİ OLUR

Her şeyin bir vakti varsada bu köyde çok vakitsiz olagelmiştir her şey.fatma kaçmıştır,Mehmet davarları satmıştır da ezilmişliği ile kalmıştır,remzi dayı vakitsiz koymuştur adaylığını muhtarlık için,kış vakitsiz gelmiştir,döver biçer vakitsiz girmiştir ekinlere. Vakitsiz öten horozun eceli gelir bu köyde, bir tek horozlara geçer fiyakaları.

Mehmet koyun güttüğü dağlara bakarak içli içli çeker sigarasından. Diğer tarafta Fatma o ahşap evin penceresinden yağ tenekelerine ekilmiş fakat kışa yenik düşmüş boynu bükük çiçekleri arasından bakar tozu dumana katmış süt arabasının arkasından.toz dağılır plakanın hemen üstünde bir tek o yazı kalır gözü önünde Fatmanın…

''ALLAHIN DEDİĞİ OLUR''

devamı...

9 Eylül 2008 Salı

ÖMER YUSUF CAN/ ÇOCUĞUN SOKAĞI


Bizim sokağı en iyi ben bilirim abi.
arkadaşların arasında da en iyi ben bilirim.ilk ben düştüm!
onlara ağabeylik yaptım.doğrudur mahallenin sakinlerinden daha sakin olmadığımız.herkes korkar bizden,biz hiçbir şeyden abi hiçbir şeyden!!!ölümden bile abi,ölümden hiç bile.
Misket oynamadım ben biliyormusun,misket nasıl tutulur bilmem.hiç ayağıma top değmemiştir,uçurtma uçurmamışımdır.lunaparkın yolunu bilmem abi ben.he yalan yok bir gece sıyırdık kafayı,gece girdik abi lunaparka,lambaları sönmüş atlı karıncaların ayakları altında uyuduk,çarpışan arabalara bindik abi hiç çarpışkmadık.olsun bindik yinede.bekçiden dayak yedik abi,sopa yedik,eşekler gibi.bizde kızdık abi taşladık adamı,onun suçu yoktu dimi abi.hata ettik abi kafamız iyi değildi.
abi kış geliyor değilmi.soğuk yine basar üzerimize abi.geçtik sıcak bi yeri bi montumuz olsun istedik,çok şey mi be abi çok şey mi?.bayramlarda harçlık verenin olmaması ne demektir bilirmisin abi sen.nasıl koyar adama bilirmisin.yeni alınmış ayakkabılarına sarılıp yatan çocuklara çok küfrettik abi iyi etmedik biliriz ama küfrettik işte..
Çok şeymi istedik be abi çok şeymi.başımızın şefkatle okşanmasına,hayallerimizi verirdik abi.Sen hayal kurmanın ne demek olduğunu bilirmisin.uçurtma uçurdun mu sen hiç hayalinde abi,ipinin elinden kaçtığını düşündünmü.bankta yatmanın tadına vardınmı abi sen.tavsiye etmem abi kırılır gibi olur her yerin.azıcık uyursan şükredeceksin abi.sen saatlerce asılı kaldınmı bir kızın bakışlarında hiç aşık oldunmu abi.aşk nasıl bişiy bilirmisin abi.güller topladınmı aşık olduğun kıza.solgun güllerle sabahlara kadar sarılıp yattın mı.ben değilde bizim kenan bilir aşkın alfabesini.nene gerek dedik sen kim o kız kim oğlum dedik ''aşk dedi,öyle dinlemez denksizliği''bizim kenan şu bizim sefil kenan.Çok sonradan anladık anlamı nedir bu güllerin,çok sonradan.ciklet çaldınmı abi sen bakkaldan.hiç sövdülermi hiç görmediğin anana babana,küfretmek kötü bişiy dimi abi.
Sahi abi sen sokak lambası kırdınmı,sonra aynı sokak lambasının altında uyudunmu abi.yıldızlar nasıl kayar geceleri bilirmisin,aydede gülümsedi mi sana da bir gecede.abi bir tıkım ekmeği beşe böldünmü sen,hak hukuk çerçevesinde.
Abi ne çok istedik biliyormusun bir polise suçüstü yakalanmayı,nezarette sıcacık kalmayı,dayağa razı olacaksın abi,sabah yine sokakla baş başa kalacaksın. ciğerlerinin dolusu küfredeceksin caddelere.abi burada herkezin bir mekanı vardır,kimse kimsenin sokağına girmez,kimse kimsenin ekmeğini yemez abi.sokağın da bir raconu var,hiç kimsenın karısına kızına laf atılmaz bizde,başımız önümüzde gezeriz bir kız görünce...boyundan büyük laflar eder abi bizim çocuklar.
ben hiç aşık olmadım abi kız benim neyime,sevgi benim neyime be abi.
Parkta yatmıyoruz artık annesinin elinden tutmuş gezen çocuklar yaş bırakmadı gözlerimizde,kuruduk abi hayallerimiz kurudu.tenimiz kurudu.kapalı mekanlarda sigara içmek yasak diyorlar ya abi biz buna hiç uymadık!hiç kapalı bir mekanda kalmadık çünkü.iş istedik çalışalım dedik,iş veren olmadı.elimizden tutanda olmadı abi.çalışırdık,it gibi çalışırdık.Ev bile tutardık abi.Balkonu olan.balkonunda begonyoları olan.hayatı yaşayarak öğrendik abi biz.tinerde bulduk teselliyi. istermiydik bu hale gelmek?bizmiyiz kendimizi kurban eden yoksa şu umursamaz milletmi abi.
Ben üstü cilalı ayakkabı giymedim hiç,gözümde yok abi.kışın mantom olmadı benim,kara meydan okuduk yağ tenekelerine yaktığımız ateşle.al bizi abi kurtar bu hayattan kulun köpeğin olalım kurtar bizi.en azından mehmeti kurtar daha on iki yaşında ciğerlerinden ses geliyor Allah aşkına abi kurtar,mehmeti olsun kurtar biz alıştık biz battık bari o batmasın o yok olmasın çöplerin arasında.
Ne olur kurtar onu.
Allahını seversen kurtar abi.

4 Ağustos 2008 Pazartesi

ÖMER YUSUF CAN /SADECE BİRAZ HUZUR


Elleri ceplerinde iki büklüm yürüyor du.ihtiyarladı fakat ihtiyar olmayacak kadar da dinçti,iki büklüm oluşu soğuğun merhametsizliğine denk gelişindendi.paltosunun yakalarını kaldırmış başını gömmüştü adeta,şehrin en kalabalık caddesinden (muhtemel ki bu saatlerde bu ufacık kasabada az memur olmasından ötürü pek kalabalık değildi)yürüyordu rüzgara doğru...
devamı

10 Haziran 2008 Salı

ALTINI ÇİZİP ÜSTÜNDE DURDUĞUM KİTAP NOTLARIM-2-MÜSLÜMANCA YAŞAMAK/ RASİM ÖZDENÖREN


İnsanların ihtilaflarını bir kenara iterek bir takım ortak temellerde bir araya gelmeleri istenebilir ve özlenir bir durum gibi görünse de bu durum birleşmenin karar veren ayrı dünya görüşüne sahip kümeler bakımından sahte bir biraraya gelme yi ifade etmekten geri durmaz.(9)

-Asgari müştereklerde birleşmek isteyenler aslında bir mesafe almak için değil,ihtilaflarını ‘’şimdilik’’dondurmak hususunda karar sahibidirler....(9)

MASKE / RASİM ÖZDENÖREN

Maskler takmışlardı. maske taktıklarını gizlemiyorlardı. kimilerinin yüzünde taktığı maske iğreti duruyordu.kimilerinin yüzündeki çocukların oyun oynarlarken ya da birbirlerini korkutmak için kullandıkları maskelere benziyordu.besbelli,kendini gizlemek için takılmış maskelerden değildi bunlar.genede maskeydiler ve önüne geçirdikleri yüzü gizliyorlardı.kimileri korkunç görüntü versin diye özenilmişti.kimileri çirkin bir görüntüyü yansıtmak istiyordu.erosça olanlar da bulunuyordu aralarında... devamı

22 Mart 2008 Cumartesi

ÖMER YUSUF CAN/GECE GELEN


Dün gece bir düş gördüm
Düştüm sonra
sonra
Kanamadı saçım başım
Hayra yoracak adam aradım köşe bucak
düş ki
düştüğün yerde kalmaz
Terletir bazen yanıbaşlarımı
Bir kovalamaca
Ağlama/adamda sonra
yakaladığım yerde
Sordum neden
Günahlarından
Senin olan
Hepsi olan
Oracıkta/bir adım ötesi ne bir adım gerisi
Oracıkta
İnilti gözyaşlarına kadar
Uyandım yoksa oracıkta
Kalakalacaktı yaşantım oracıkta
İçine sor birde
Olup biten işkenceleri
Bu şehirde
hayra yoran olmayacakmı düşleri..
doğrulduğunda yatağından
hiçbirşeyin
sahibi olmadığını anlayacaksın
o zaman başlayacak yaşamak denen sanrı.
Hiçbir güne sabahsız başlayacaksın.
Düştüğün yerde düşlerinle…
Yapayalnız.
(MART/2008)

23 Şubat 2008 Cumartesi

ÖMER YUSUF CAN /KALDIR BENİ YENİDEN YIKILMAK İSTİYORUM


Dört nala koşar gibi kaçıyorum içinden
Siniye bir dua koy yesin çocuklar,yosun gözlü çocuklar
Dertlerini ek,buda…yak yak gitsin anızla…
Fert ol, yüreğime dert ol istersen
Kaldır beni yeniden yıkılmak istiyorum
Kan dolsun istiyorum göz çanaklarım
Kaçmak kolay değil kendimden
Kesmek kolay değil koca bir kavağı
Hadi tenhalarına al götür boğ beni
Söv,sayma…döv sevme beni
Yıkıldıkça yapılası yok ortada
Menziline yanaşası gelmiyor ruhumun
Çocukları bekletme ağlamasınlar
Alışmasınlar değil, ağlamasınlar
Çemberin kıyısında dur ya da tam ortasında
Ya da bir kefenin tam kıyısında
Alışılageldik şiirleri şerle…
Beni bırak ben böyle iyiyim senle
Bir kartal sabahladı koynumda
Ayyuka çıkmış bir beladayım şimdi
Biz seninle aynı boşluğa bakıyorduk oysa
Heyhat güneş çekildi kararıyor topraklar
Yağmur dindi çekiliyor ırmaklar
Son kibriti ateşle bitsin bu hengameler
Zira fikir inceldi taşımıyor bedenler

ÖMER YUSUF CAN/Erken mi yoldayım ben mi geciktim yoksa ben mi geciktim*



Ustura gibi açılan ağzım kıpırtısız..sessizce çığlık attım bir şeyler söylemek istiyorum ya da çok şeyler..ama olmadı yapamadım…kırık bir testi gibiyim.günlerce içimde sakladığım suyu(esrarı) toprağa salıverdim..oysa bir tohum dahi olmayacak orada…işte çöl her şey sıkıntı (yazarı aklıma gelmedi)neye yaklaştıysam ondan uzaklaşıyorum.benler,bizler,hepler,hiçler..yanılgı,yanılgı, yanılgı…sirkelenip kalkmak istiyorum …koca bir kaktüs e kör düğümle bağlanmış gibi kıpırtısızım,kimsesizim…hep bir şeylere geç kaldım yada erkenciyim sanırım…yola çıkmalıyım…ama nasıl, nereye;mevzi yok,çarıklarım delik,yağmur başladı:sel olmazsa şayet rahmet sayacağım…sanki az ötede hep az ötede biri yada birileri beni bekliyor…Hızır mı yok canım sende…seraptır belki de….
Güneşin yakıcılığında uzun süre yoldaydım..
-gitmek istediğin yeri biliyorum tut eteğimden…
(ben bile bilemezken sen de nereden….)
-tut eteğimden seni yolda göreyim
(güvenmeli miyim acaba bunu düşünecek vakit yok sanırım acele kararlar almalıyım zira aceleci de yaratılmışım)
Bir köle gibi yapıştığım eteklerine…birden ben biz olduk nasıl anlamsızlaşırsa nasıl bir mum ve fitili gibiyiz gibiydik gibi mi yiz?)
Razı olmanın esrarı bu,gideceğin yeri bilmemek,eşkiyaya esir düşmek,susuz günlerce çalımsız çarıklarla yol almak mesala…şimdi bunları düşünmeli miyim?
-kimsin?
-sen!
-peki ben kimim?
-ben!
Bir müddet hayra yormak istedim tüm bu olanları…olmadı…
Nasılsa bilinmeze giderken birinin yada onun tabiriyle benim kaybedecek pek bir şeyimde yoktu…çölün orta yerinde bıraka da bilir beni…
-insan kendini koyup gitme meli…dedi.
Gölge,soluklanalım dedim.
-vakit yok güneş göçmek üzere.dedi.
Karanlığa boğulmak istemiyorsan güneşe ram olacaksın diye ekledi.
Tek kelimesiz yürüdük uzun bir zaman…
Bir kervan görüldü çok ötelerde adımlarımızı hızlandırdık…en arkalarda yer tuttuk kendimize…
-uykuya meyletme zira kalakalırız dedi ve gitti…

Nereye demeye kalmadı kalakaldım orada ortada…

Şimdi bu kervan nereye gider diye düşünmek bile geçmedi içimden…
Ya kervanın götürdüğü yere gitmeliyim ya da çölün kavurucu sıcağında pineklemeli miyim…ikincisi daha zor diye geçirdim içimden…yol aldık günlerce kimsenin farkında değildim…sessizce sinmiştim içlerine…kalmalı mıydım yoksa evimde. şimdilerde bunu düşünüyorum düşünecek çok şey ve çok zaman var…kendimi onlara nasıl tanıtmalıyım bunu dahi bilmiyorum…yol almak lazım yoksa kum fırtınaları arasında bi çare kalakalırım…artık her şey için çok geç yada bir şeyler için çok erken…

*cahit zarifoğlu

ÖMER YUSUF CAN/Hayır bu gün hiçbir kimseyi alkışlamıyorum*



Etini,tenini,gülmelerini,söylevlerini kısacası her şeyini terk ediyorum…bıktım…bıkmak bir usancın eş anlamlısı olsa gerek…çekip başımı içlerinden gitmek istiyorum…gidecek menzil yoksa da ötede…şimdi bunları düşünemem gidiyorum ya buna karar vermiş olmamda yeterli…içlerinden gidiyorum,masum yüzlü gözyaşların,çarıklarıma çamur oluyor toprakta.sana ağlama demek isterdim oysa şimdi bunu yapamam pek her seferinde göz yaşının arkasına sığınmayı bırak bu gün merhametimi aldırmıyorum…maskelerden,entrikalardan,ödünç alınmış gülüşlerden,sevimsiz çehrelerden çekip başımı gidiyorum…asılsız cümlelerden,kefilsiz sevgilerden,paraya eş değer cesetlerden ruhumu alıp gidiyorum..sorma nereye bilmediğimi dillendiremem…artık yalnızca yalnızlığımı alıp üstüme gidiyorum…gitmek bir morg havası(gitmek soğuk kelime)…aslında beni sizler sürdünüz içlerinizden gitmek için gelmedim çünkü…yoğun haber bültenleriniz ,katledilmiş benlikleriniz,rabbe kalkmayan ellerinizden kurtulmaya çalışıyorum..bırakın beni ben gidiyorum.alkışa boğduğunuz,onunla yorduğunuz parmaklarınız sizden şikayetçiler sanırım…tarih tanığım olmuyor üzülmüyorum da,tanrı tanığımdır…geride bıraktıklarını düşünürsen doğrulamazsın(sanırım Tarık tufandan kalan bir duyum)…içlerinizden gidiyorum içlerime dönerek beklide…gittiğin yeri bilmek yada bilmemek bazen çokta problem olmuyor…gittiğim yerin önemi yok gidiyorum ya…
(Dinlememişseniz nice yıl kalbinizi ev meslek iş para geçim diyerek düşünün şimdi birde şehirlerde kasaba ve köylerde başını eğmiş kalbiyle söyleşen bir kişi olduğunuzu(c.zarifoğlu)
Beklide bunu başarmalıyım gücümü ona yormalıyım…
Sizinle kalıp sizden biri olmayı istemiyorum…elvada

*cahit zarifoğlu

ÖMER YUSUF CAN/^^BİR BÜYÜK YALNIZLIĞIN ÖN HAZIRLIĞI^^



Pılını pırtını toplarsın…bavulunda kocaman bir yer ayırırsın yalnızlığa.oysa bavula gerek yoktur,o kendine bir yer bulmuştur çoktan…eksik kalan bir şeyler var sanırım yada her şey çok fazla…arkamdan el sallayanım olmadan()bu çok acı bir şey)inzivam için ayrılmış mekana yol alıyoruz…elektrik tesisatları,su boruları,kaplar kacaklar,halılar,koltuklar,her halde her şey tamam(mı?)…peki aşklar,özlemler,sıcak gülümsemeler,boş olsa da çoğu zaman sevdiğim muhabbetler onlar neredeler?sessizlikte bir ses işitiyorum…YOKLAR…kalbim /şükür ki yerinde duruyor) bu kelimeyi kaldıracak mecali yok..yalnızlık şubat ayı kadar soğuk…anlaşıldığımı sandığım ölçüde anlamsızlaşıyorum mudur ne? Ablacım(köyde evimin anahtarını isterken karşıma çıkan bayan)bu cümleleri ve özellikle şuan sarf etmek zorunda mıydın…bir telefon görüşmesi hocanın anahtarları nerede?karşıdan benim duymadığım fakat sonrasında tahmin edebileceğim bir ses…yalnız asılı olanlar mı…işte o an anladım tek başına kalakalmanın yalnızlıkla eş değer olduğunu…aman Allah ım çıldırmak üzereyim…ipte tek başına asılı olan anahtarla bu anlamı yüklemek zorunda mıydın…o an bir kadın gibi olduğum yere çökerek ağlamak istedim..boğazım yumru gibi oldu…yapamadım…bir ölüyü defneder gibiler,soğuk evimde bırakıp gittiler.sorgu meleklerini bekler gibiyim..soğuk odamda bir o kadar soğuk yatağımda soğuk vücudumun üzerine çekiyorum yalnızlığımı…işte çöl her şey sıkıntı bir şaire ait bu cümleler döküldü dudaklarımın arasından…yalnızlık varsa ki var yalnız olan birileri de olmak zorunda…ki ben şuan bu yalnızlığa talip olanlardan sadece biriyim…talip olmadım oysa zorunda bırakıldım…bir içgüveyi gibiyim yalnızlığın koynunda…yada ben abartıyorum,ne fark eder yalnızım ya gerisi önemli değil…hepsi bu bayım…

27 Ocak 2008 Pazar

ÖMER YUSUF CAN/İSTASYON


Haziran/gitmek/yitmekti her bakıma!mesela kaybolmaktı evrenin içinde bir toz zerresi gibi.sükuta bürünmüş adımlarla,koşar adım son treni yakalamak için ayak diriyoruz!işte burada da bana engel oluyorsun dedim içimden.anlamış olacak ki buna hiç şaşırmadım sana direnip gitmeni engelleyebilseydim dedi içinden.içimizden konuşurduk,halleşirdik,dertleşirdik,kimi zaman ağlaşırdık da.vakti geldi ayrılığın artık ne yapsak boş(1)’tu oysa.
VE (ile bağlıyorum bağlarımı.)
tren garı:oracıkta,havada asılı (sanki donakalmış bir el)…iri yapılı bir bavul, yıllardan beri aynı kasket aynı pantolon aynı kazak(yaz ayına rağmen üstelik)ayakkabılarına hiç bakmadım dost başa düşman ayağa atasözünü duyduktan sonra.;simitçi-sisiyen aynen böyleydi bir imla hatası olamazdı yazdığımda,duyduğumu,algıladığımı yazdım,simit isteyen var mı demeye getirdi çarçabuk olsun kelimeler donmasın diye belki de.hiç bayatladığını duymadığım simitleri,dünden kaldığını bile bile birkaç tane yanıma aldım,simitleri sardığı gazetede ilgimi çeken bir olay var mı diye baktım ama bir spor sayfasının yarısı gelmişti ve ben hiç sevmezdim sporu/sigarayı bırakmaya yeltendiğim zamanlar sabahları koşmak dışında bir aktivitem,sokak araları çocuklarının plastik toplarına abi atarmsıın dediklerinden başkada hiç top değmedi ayağıma.
VE (iyi ki varsın)
İstasyon yalnız kalakalmanın mecazi anlamı,işte öncesinde bir düdük sesi,sonrasında sağır edercesine bağıran siren sesi,düdüğe inat hemde;onunla aramızdaki tüm kelimelere set çekti..biz zaten içimizden konuşuyorduk oysa.demir yığınının tüm bu olanlardan /bu olanlar çok şey şüphesiz(2)/haberi varmışçasına c/uf c/uflaması…o beyaz mendil istem dışı sıkıştı biliyorum parmaklarının arasına…görmesinler diye gözyaşlarını alınmıştı oysa …tren hayatımda ki bir anın dahi ne kadar önemli olduğunu fısıldadı kulağıma ,bunca gözyaşına kendinin de katlanamayacağını düşünüyor olsa gerek hızlanıyor bir müddet sonra…olup bitenler bir film şeridi gibi geçtiler gözümün önünden… …o kaba gürültüde içimden konuştuğuma içimde büyüyen bir tramvaya doğru yol alan bir acıyla seslenmek istedim,hayır hayır çığlık atarcasına söylemek istedim o iki kelimeyi!duymayacak biliyorum zaten duysun diye değil ölmemek için o an kompartımanda!seni seviyorum yer ile gök sallanmıştır o anda…ayrılığın kırılası elleri yok ki.ağaçta asılı duran kuşlar bu manzaraya şahit olmamak adına yada trenin kaba gürültüsünden dolayı mıdır (ama ben bunu bize yormak istedim bana ne trenin gürültüsünden hem kuşlara mı sorsaydık?)nedir ayrıldılar oracıktan.kimsenin anlamadığı bir dille söyleşmeye başladılar belki de benden konuşuyorlardır kimbilir ternden bahsediyor olmalarını düşünmek istemiyorum…bir bahane arıyorum ağlamak için,oysa büyük bir bahanem varken ortada,trenin kara dumanını bahane edebilirim,yada bir saman çöpünü ama biliyorum yanımda bulunanlardan hiçbiri buna inanmayacak.baktım onlara beraber ağlamaya ne dersiniz dercesine, onlar kalplerini kaba koymuşçasına duruyorlardı karşımda..…ağlamak bademciği alınan bir hasta kadar rahatlattı o an beni,ama sonra….kompartımanda ayrılan yerime çoktan sinmiş camdan dışarıya bakmaya koyuluyorum hareket git gide hızlanıyor….bu olanları nasıl açıklasam hiç bilmediğin bir yere gitmek hiç tanımadığın birine gülümsemek gibi bir şey(mi?).artık parmak uçlarımdan kafa tasıma saplanan sızının anlamını yitirdiği bir sırada boynumun tutulmuşluğunun acısı ile uyandım…diğerleri ile katlanılmayacak konuşmalardansa bu boyun tutulmasını tercih edebilirim ki etmiş olmalıyım ki uyumuşum…artık buradan öteye yol yok dedi yanımdakilerden birisi ölümden öteye köy yok dercesine(3).ayrılıktan öteyede dert yok diye geçirdim içimden duyabildinmi yarim?herkes kendi kaderini yaşar!herkes bunun bilincindeymişçesine farklı hayatlara yol aldı ben sende kaldım oysa…sana evlada demişmiydim dediysem affet beni.yeniden merhaba sevgili

(1)nurettin rençber/vakti geldi ayrılığın.
(2)mevlana idris zengin.
(3)bir deyimin duyumu.