27 Nisan 2009 Pazartesi

ÖMER YUSUF/İÇİMDESİN



nefesini yüzümde tutuyorum
gülüşünü aklımda
morarmış yüzlerini
ısıttım kaç gece_ ısıtıyorum
içimdesin-büyütüyorum seni
c.zarifoğlu

İçimdesin
Bir gece vakti;
Sana, seni anlatabilecek kelime bulamamak; ne kötü.
Bir, gece vakti.

Beynindeki hafakanlarla, bir gece vakti yatağından sıçrayıp uyandığında, ben, henüz uykunun ne demek olduğunun hesabını bile soramıyordum bu gece, kendime kendim… Sen hafakanlarından annene sığınırken, peki ben kime sığınayım bir gece vakti, bir tek ona sığınıyorum, diyorum ki Allah’ım bitir bu hezayanı mı!!! bendeki bu duyguda neyin nesidir? anlam verememenin anlamsızlığı içerisinde bocalıyor, sağa dönüyorum olmuyor, sola dönüyorum olmuyor! Allah’ım, hücrelerimle yine onu düşünmekten ne alıkoyabilir beni… Allah’ım bu nasıl bir imtihan sende iyi biliyorsun ki ben ondan uzaklaşmaya çalıştıkça tüm her şey onu çağrıştırıyor bana… bir divane aşık gibi inciniyor tüm yanım. Allah’ım bunun adı nedir; aşk mı? Tutkumu? Yok yok değil bir esaret? neye esaret? Seni esir alan ne? seni esir alan kim? ortada bir suç mu var? varsa da suçlu kim? Tabi ki ben! Ne olur beni bırak, beni bırakmış olduğun halde benı bırak geceler boyu uykularımı bırak yatağımı yorganımı bırak okuduğum kitabı bırak hiç umursamadığın halde bırak, ben üzülürüm benim için sen etrafına gülücükler saçarken sevgilinden gelen mesaja cevap verirken ben oturup beynimi peynir ekmekle kemireyim…sen rahat uyu gece hafakanlarını ben bekleyeyim. Kimse dokunmasın rüyalarına sen uyu ben senin yerine ve benim yerime uykusuzum zaten. Ama senin bundan haberin yok. Böyle bir haber ancak gece rüyalarını bölen o karabasandan da kötü olamaz ya. Ben sana sarmaş dolaş düşlerimden bahsederken sen bana küçümseyerek bak, ben senden kalbimin ritmini gizlerken sen bana hayvan de ne çıkar… sen sevinçle kurduğun sirkte benim bir maymun kadar değerim yok bir ip cambazı gibi incecik bir ipte sana ulaşmaya çalışmak ve küçük bir adamın küçük dünyasından küçük bir elma ısmarlamak sirkin sahibine. ne komik bir trajedi. Beni iplerinde alıkoy o ipi alıkoy benim ruhumdan yoksa eriyip gideceğim … Beni affet! beni gülüşlerin hatırına affet beni cüretkarsızlığım beni dünyana sarktığım beni sana olan tutkumdan ötürü affet beni istersen defet ben sen koca bir sirkin patronu ben kafesteki maymun kadarım.yada bir ip cambazı kendi boynuna asılı olan bir ip cambazı yada bir palyaço. Hüzünbaz bir palyaço.

Beni sen zehirledin!!!
Beni sen zehirledin!!!
Beni sen zehirledin!!!

12 Nisan 2009 Pazar


EY ŞAİR!
Uykudan uyan ve şimşek gibi çakan şiirlerinle bütün uyuyanları kaldır!Ölen duyguları canlandır,unutulan görevleri hatırlat.
Dikkatle bak, bir tomurcuk daha açtı, ağaçların içinde ödsu boruları genişledi, balıklar suları neşelendirdi, gök gürlemeleri duyuluyor ve kış uykusuna yatan yaratıklar bile güneşli kayaların üzerine birikiyor.
Haydi ey şair!
Sende uyan ve şimşek gibi çakan şiirlerinle insanları uyandır, ölen duyguları canlandır, unutulan görevleri hatırlat. Bununla da kalma, uyuşup kaldığın izbeden ayrıl, insanların arasına karış ve onların öbek öbek toplandıkları ağaç diplerini,tarlaları, çölleri, yemek meclislerini, sohbet halkalarını şereflendir,

insan zihinlerinden, kalblerin sokaklarından bazen bir atlı, bazen hülyalı bir aşık,bazen bir meczub,bazen bir dert kirpisi,bazen bir düş, bazen bir vaha, bazen bir yıldırım, bazen bir yumruk gibi geç. fakat hepsinde uyarıcı ol!!!

11 Nisan 2009 Cumartesi

ÖMER YUSUF CAN/ CİDDİ ŞİİR


Bir/ ciddiyet artırır yokuşları
Uzun uzun taranacak/ saç kalmamıştır dünyamda
Kısa bir eldivenden çıkmış gibi parmakların
Ellerinden belli olur der şair
Bir kadın

Bir kadın geçse/ burada erken olan ne var
Yokuşumu kaldırma! yüküm kalsın omuzlarımda
Bana/ sensizliğin çetelesini tutmak yaraşır
Yokluğunda kalbimle arsızca hesaplaşmak

Artık izlerini siler hayat
Bir bakarsın bakışların şehreyan
Bir bakarsın ortasından çatlamış güzeller/
Yusuf yüzlü bir hayalin ardından
Parmaklar elden uzaklaşmış

Belki ciddiyetde değil bende ki bu arsız yan
Yan yana durulursa boyumun kısalığı hak götüre
Artık çıkmaz olur ayaklarım yokuş yukarı
Çıkılmadan inilmezi aramak niye

Bu ciddiyet beni üzer demedim mi!

10 Nisan 2009 Cuma


İşaret Çocukları, Yedi Güzel Adam, Menziller'den sonra, yakınlarda Korku ve Yakarış adını taşıyan bir şiir kitabınız daha yayınlandı, Kitaplarınıza ilgi çekici isimler koyuyorsunuz . Bu son kitabınızın adıyla ilgili açıklama yapar mısınız?

Şiir kitaplarımın isimlerine sırayla bakarak gerçekten özel bir serüvene tanık olmak mümkün. İşaret çocukları bir bakıma işaret edilen, gösterilen, seçilen çocuklardır. Bunlarda birtakım manevi yetenekler vardır. Bunlar büyürler "Güzel adam" olurlar. "Yedi Güzel Adam" başlıklı kitap ve içinde yer alan şiirler, bu güzel adamları anlatır, Fakat bunlar adeta dünyevi, maddi bir mücadele içindedirler. Evet bir mücadele içindedirler. Soylu bir davanın kavgasını yaparlar. İçlerindeki soyluluk, manevi güç bu kitapta daha çok irilik, adele kuvveti, şecaat şeklinde belirginleşir. Öfkeli adamlardır bunlar. İri gövdelerine, rüzgarlı başlarına rağmen ipince bir yürekleri vardır. Hassastırlar. Aşık olurlar. Sevgilileri, anlatılan bu atmosfer içerisinde biraz belirsizdir. İyi gören gözler bu şiirleri okuduğunda sevgilinin zaman zaman bir kadın zamansa manevi bir özellik olduğunu görür. Davadır sevilen. Uğruna mücadele edilen şey: İslami bir öz. Ama henüz yola koyulmamıştırlar. Bir anlamda kabukta seyrederler. Ve işte bu "Yedi Güzel Adam" kitabından sonra "Menziller" gelir. Bu güzel adamlar belli bir menzile doğru yola koyulurlar. Allah ve Peygamber sevgilisi, dünya ihmal edilmeden ön plana çıkmaya başlar. Ve tasavvufi algılama daha netleşir. İşte son kitabımız olan "Korku ve Yakarış" menzile doğru yol alan güzel insanların, bu müminlerin vardıkları bir makamdır. Korku ve Yakarış makamı. İslami deyimiyle "Havf ü Reca" makamı. Bütün müminler bu makamda bulunurlar. Korkarlar Allah'tan ama aynı zamanda umarlar. Beklerler. Allah'ın af ve merhametini, lütuf ve keremini beklerler. Konuşmalar .s. 90

Şiirlerinize duyulan ilgiden memnun musunuz ?

Memnunum. Daha fazlasını da beklemiyorum. Şiirimin okuyucularını tanıyorum. Vasıflı okuyucu kitlesidir bu. Yoksa, özellikle başlangıçtaki "Anlaşılmıyor" ısrarları moralimi bozabilirdi. Bu konuda bir şeye işaret etmeden geçemiyeceğim. Belki bize öykünen bazı şairler gerçekten anlamsız şiiirler yazdılar ve yazıyorlar. Onlara anlamsızlığı benimsemelerini tavsiye etmem. Zor anlaşılılıkla, zor şiirle gerçekten anlaşılmaz abuk sabuk, hatta anlamsız olsun diye zorlanmış şiirler farklı şeylerdir. Şiirin ayağı yere basmalı diyorum, şimdilerde. Şairlere, yeni yeni şiire koyulanlara anlaşılır olmalarını salık veririm. Şiirin sırrını aynı zamanda anlaşılır olmanın içinde yakalamaya çalışsınlar. Keşke ben de en başta bunu yapabilseydim. Ah bu anlaşılmak konusu ne kadar geniş ve ilgi çekici. Bir Yunus Emre olmak isterdim. Herkes anlar onun şiirini. Bir okuma yazma bilmez, eğitim görmemiş köylü de, bir velî de. Onların hepsine birşey anlatır. Görünşte, ön planda basit bir yakarış, bir arz vardır. Bunun altı ise derinde de derindir. Herkes nasibi miktarıncayı eşeler, anlar, yararlanır. Onun için bu özellik yüksek şiir gücüyle birleşince milyonlar asırlardır sevegelmişlerdir, okuyagelmişlerdir onu. Konuşmalar. s. 94

http://www.milligazete.com.tr/haber/cahit-zarifoglu-ile-yapilan-konusmalar-283.htm
adresinden alınmıştır...

SEVİNÇ / ÜSTAD


hayatın gayesi tek: sevinç... büyük ve sonsuz neş'e... fakat delinin,aptalın ve ahlaksızın ve yarı hayvanın neş'e si değil...gerçekten olgun ve ergin adamın neş'esi... belki tek damlası, okyanuslar kadar ağlanmadan ele geçemeyecek neş'e...

(paskal), geçirdiği fikir buhranının zehirli kıskacı içinde bütün sahte tesellilerini kaybederken şuna benzer bir çığlık koparmıştı:

- şevk,allahım,neş'e; gerçek, saf ve ulvi sevinç!

(paskal)ın görür gibi olduğu ilahi sevincin hakikatini yine bizim mutasavvıflarda bulabilirsiniz. ve o tükenmez sevinç kaynağının ismini de, binbir tarafa çizebilecek bir iştikak giriftliği içinde koymuşlardır: safa, saf, saffet, tasavvuf...

sevinmek, ah ne güzel şey!

sabaha karşı bir horoz ötüşü,uzaklarda üçbeş damlalık bir piyano sesi, güneş, dünya, renk, ışık; ve sevinç!

Beraber düşünen iki kişi, beraber kanat çırpan iki kuş ve sevinç!

Tüten baca, zıplayan çocuk, dönen değirmen, helezonlaşan fikir, plana giren vatan; ve sevinç...

Yaz geldi, sevinç; yaz gitti sevinç; ölüm var, sevinç;ölümsüzlük var, sevinç!

Beterini düşünmek, sevinç.af ve rahmet hazinesini fikretmek, sevinç!

ve nihayet ilk ve son müjde:

-Allah var, sevinin!

fakat...

fakat insanlık yıllardır öyle bir zift ve karanlık ikliminde yüzüyor ki, en geniş ve sonsuz manasıyla sevinmeyeimkan kalmıyor!

sevinç, Allahım,sevinç; teker teker üstün ve gerçek sebeplere bağlı saf, ulvi ve ilahi sevinç!

Bütün şehrin, bütün vatanın, bütün dünyanın çatılarında kasırga koparacak bir nida kuvvetiyle şu müjdenin, şu basitlerin en basit ve giriftlerin en girifti olan müjdenin sevinci:

-ALLAH VAR, SEVİNİN!!!