8 Kasım 2009 Pazar

mfa/ bir portre














Gözlerini kan bürümüş bir adamın hikayesi bu
Silahı belinde, aklı ayakları altında…

Her şey bir Perşembe akşamı başlamıştı. Hem mutlu olup hem nefret dolu olmanın ikilemlerini yaşıyordu o akşam. Reddedilmenin bunalımlarını yaşamış olması ve aklını ayaklarının altına alması o gece başlamıştı.
Uzun yıllar önceydi ve bugün bu derece şiddetle dolu olması kaçınılmaz bir gerçekti. Evinin orta noktasında yanındaki dostunu göremeyecek kadar gözlerini kan bürümüştü. Duvarlar gözlerinde gelgit yaptıkça o çıldırıyor ve yarın yapacağı katliamın hesaplarını yapıyordu.
Bunu bilen tek fani bendim. Evin orta noktasında yarınki cani bile bilmiyordu bu faniyi…
Temizlenmekti kendine göre amacı. Bütün pislikleri bütün yok edilmesi gerekenleri yok etmekti amacı. Kendisini temizlememiş birisinin, böyle amaçlarının olması ilginçti. Fakat gerçek şu ki; kendisi ilginç ötesiydi. Evin orta noktasından kalkamıyor sanki bir el onu orada tutuyordu. Bir işaretti belki bu; fakat onun gözlerini kan bürümüştü, ne işaret görebilirdi ne de bir dost. Sonra gözleri duvardaki bir tabloya takıldı. Anlama çabalarının ötesindeydi tablo… “Hayat verenin kulu” yazıyordu etrafı süslerle çevrili hat yazısı tabloda. Dönüm noktasıydı onun için bu. Vazgeçmeliydi…Gözlerinden birkaç damla gözyaşı damladığında daha da kin doldu içine. Vazgeçmeliydi…Başını yere eğdiğinde hayat vereni görmeliydi…Kendisi hayat almamalıydı… Vazgeçmeliydi…Hayat verenin kulu olmalıydı…

Artık geri dönüşü yok, geceyi saniyelere bölüyor ve
Saniyeler içinde hesaplar yapıyordu. Tek amacı vardı: Kendine göre temizlenmek…Planlar,krokiler,cinayet hayalleri,insan tipleri aklından geçip gerçeğe dönüşecekti.Şiddet tüm vücudundaydı, artık geri dönüşü yoktu.Sabah erken saatlerde bitirmiş olduğu cinayet hayallerini tatbik için gidiyordu şimdi…
Cinayet yeri : Florya tren istasyonu
Cinayet saati : Cuma sabahı
… Elleri titriyor,gözleri onun gelmesini bekliyordu. Biliyordu geliş saatini uzun zaman takip etmişti ta ki reddedilinceye kadar…Terk edilmenin bedelini masum bir kızdan öteye çıkaracaktı.Gözlerini kan bürümüştü… Tüm bedenini şiddet kaplamıştı…Florya tren istasyonunu onun hatırına kana bulayacaktı..Vakit gelmişti…Cuma sabahı…
Eli tetikte gözleri masum bir kuaför kızda.Etraf kalabalık… Zaman Cuma sabahı…Bir duraklama cinayet zanlısında...Gözlerinde yaş yüreğinde ince bir sızı. Son bir bakış atıyor masum kuaför kıza. Aklına gelen tek cümle : “iyi akşamlar”… Gözlerini kapatıyor gözyaşları yüreğine damlıyor. Bütün kuşlar havalanıyor bütün sema kurşun sesi ile irkiliyor bir Cuma sabahı… İnsanlar ölüyor,çocuklar ölüyor,koca çınarlar ölüyor ve masum bir kuaför kız hayata veda ediyor…
Kimse bilmiyor cinayet sahibini,hiçbir fani bilmiyor yerini,hiçbir insan görmüyor kurşun yerlerini…
Kendine göre temizlenmekti amacı.Tertemizdi artık ; hayata veda edebilecek kadar tertemiz…
Gazeteler tam sayfa haber veriyor : “Florya tren istasyonunda katliam.Toplam 13 kişinin katili yakalanamadı.Cinayet sebebi hala araştırılıyor.
1 genç kız, 3 erkek çocuk ve orta yaşta 9 insanın ölmesine sebep olan katil nerde?Hiçbir insanın görmediği katil neyin peşinde?Bu kadar profosyenel olmayı nasıl başardı?Henüz katliamı üstlenen örgüt olmadı.Emniyet ekipleri aramalarına devam ediyor” diye. Başka bir gazete şöyle diyor: “Cinayetten öte cinayetin yapıldığı saat gayet manidar.Bir Cuma sabahı…Bir Perşembe akşamının ertesi günü… Ölen şahıslardan sadece birinin genç bir kız olması da göz ardı edilemez.Buradan tüm psikologlara sesleniyoruz. Katilin kişisel özelliklerini lütfen yazıya dökün.”

Aradan saniyelere böldüğü geceler geçiyor. Aradan vicdan mesabesinde dakikalar geçiyor. Aradan yıllar ötesi yıllar geçiyor. Evinin köşesinde kulakları uğulduyor. Çığlıklar duyuyor her gece.Masum gözler görüyor her yerde.Masum kuaför kızın son bakışı kalıyor geride.Son tebessümü kalıyor aklında kuaför kızın.Artık daha da ikilemler içinde kalıyor yarınını düşünmeyen cani. Hayatı ikiye bölüyor : “ Dört duvar arasında uzun yıllar ya da iki metrelik bir çukur” diyor.
…Fazla beklemenin anlamı yok diye fısıldıyor yüreğine.Kendi ölümünü seçiyor.İki metrelik zifiri karanlığı seçiyor.Ölümüne sevdiği masum kuaför kızın yanını seçiyor.Son sözlerinde “elveda” diyor ey hayat “elveda” diyor “ey yaşam!”…

…Evinin en dar köşesinde ölü bulunuyor yarınını düşünemeyen sevdalı.Tek dileği var elinde bir kağıtta yazılı: “Beni masum kuaför kızın yanına gömün.”

Gözlerinde yaş var dostun.Yüreği acı dolu.Artık yanında kimse yok. Sokaklarda yapayalnız yürümenin acısını duyuyor sadık dost. Sadık dost son görevini yerine getiriyor.Kucaklıyor dostunu aldırmıyor kanlara… Aldırmıyor gözyaşlarına, kucaklıyor… Son görevini yerine getiriyor. Masum kuaför kızın yanına onun yerini hazırlıyor…
Gömüyor dostunu toprağa. Toprağı gözyaşlarıyla ıslatıyor ; yeniden hayat bulsun dostu diye.Toprağın altında bir dost … Toprağın üstünde bir dost… Mezar taşına “bir sevdalının yeri” yazıyor tırnakları ile dost.
Giden bir dostun hikayesi bu…
Kocaman sevdasının ötelere bakması ile sonuçlanan hali…
Bir sevdalının gözlerini kan bürümesi ve yüreğini sevda kaplaması hali bu…
“Aşk mahkumuna ne diyet gerekir ne de kısas” fetvasına o masum kuaför kız için “kısas” diyor.
Elveda ey dost! Elveda ey dost! Elveda ey dost!

22 Temmuz 08
MFA

Hiç yorum yok: