9 Eylül 2010 Perşembe

MUHAMMED/ Habil ile Kabil








Aslına bakarsak aslımızda bir tezat görür ve bu tezatı ömrümüzün sonuna dek yaşarız. Asıl nedir? Hz. Âdem? Habil ve kabil? Tarafımızı seçmek gerek tarafsızlık –ki hakikat ve hurafede boğulma eğilimine girmeme çabasıdır- en önemli erdemdir.
Toplumumuz genellikle bunu dile getirmese de hep kabilin tarafında olmuştur. Tarafımız hakikat;
Bu veçhe yönelenler kendini kandırma ve kendini ispat edememe durumuna düştükleri için beden ve ruhlarını hakikatte yüzüyorlar sanırlar. Kabil de bir sanrı ile başlamıştı hayatına ta ki saman çöpünü kendine mabet edininceye dek…
Bu sanrıyı tanımada fayda olsa gerek. Yaratıcıya karşı ilk yüz çeviriş ile başlayan kendini beğenme, iman edepten ibarettir sırrına vakıf olamama, cimrilik ( kalbin cimri olması söz konusu), haset ve dünyaya meylediş bu sanrının ilk açık ifadeleridir. Dünyaya, dünya hali nedir sorusunun cevabını değil de dünyada bizim halimiz nedir sorusuna cevap verme bahtiyarlığına erenler Habil ile kabil arası bocalamaya başlayanlardır ve bu durumda umut vardır.
İyi ile kötü, şeytan ile melek, hakikat ve hurafe ve Habil ile kabil mutlak birine yönelinilip bir süreç işlenmek zorundadır. İnanmayın boşuna tv’lerde ve ya uluorta çığırtkanlık yapan ham yobaz kaba softalara… Bir dere düşünelim; bunun tam ortasında akıntıya doğru yüzmek o furyaya meydan okumaktır. Akıntıya kapılmak ise; her ne kadar kendilerini tatmin etseler de( söylediklere cümlelere geceleri kendilerinin dahi inanmadıkları…) burada kaybediş vardır. Burada yoksunluk, burada düşüş, burada kaos ( kaos gazlama anlamına gelir ki kişinin kendi nefsini okşaması söz konudur ve kargaşa) vardır. Burası neresi? Habil ile kabil? Ya da şeytan ile melek?
Hz. Âdem duruşun remzidir. İlk insan; bir yaşantının ve bir yaşamın resmidir. Bakmayın siz altı metrekare odalarında bir gece vakti zamansız ezan okuyanlara. Hele hele bilginim diye beylerin ayağına giden cühelaya…
Habil masumdur. Yeni doğan bir bebek kadar ya da dilinden dualar eksik olmayan yaşlı bir amca kadar… Habil omuzdur; bu uzuv insanı yücelten bir basamak ve insanı insan eden bir anlayıştır. Habil ile kerbelada şehit düşen zulme alkış etmeyen Hz. Hüseyin aynı saftadır.
Durumu biraz daha karmaşık hale getiren düzenbaz düzenciler insanların ahlak algılarını değiştirip odalarının girişindeki sıfatlara sığınırlar. Sular bulanmadan durulmaz… Kendi sularında boğulmalarını istemek hakikat taraftarlığıdır.
Uygun olmayan bir durum varsa yaşantı ve yaşamlarının paralelliğini tutturamayanlardır. Bu ikircikli bir hayatı tercih edip sürekli tereddütlere kucak açmak anlamına gelir.
İnsan zayıftır, insan acelecidir, insan unutandır ve insan hesabı unutmayandır.
Sözlerimizde de ikircikli ifadeler varken kim hangi tarafı tuttuğunu kesin olarak söyleyebilir?

Not: Bu yazının devamı gelecek şöyle ki; bir cevap arayış bir çözüm ışığı bulma umudu ile…

Hiç yorum yok: