24 Kasım 2010 Çarşamba

mfa / Modern Bulantı


İnsanlık için sessizlik isteyen her birey (eğer toplumu temsil ettiğini düşünüyorsa) sessizliğini bozan en küçük “şey”i dahi göz önünde bulundurmalıdır.
Gerçeğe en yakın olan da insandır gerçeği inkâr etmede üstüne ol(a)mayan da insandır. Hal böyle iken yaşadığımız asrın bulantılarını görmezden gelemeyiz. Hele ki; bu bulantılar bizim sessizliğimizi bozup bizi ahlaki çöküntüye itiyorsa, kendimizi Kaf dağında sanmamızı, her söylediğimizin doğru olduğuna nefsimiz bizi teselli ediyorsa, Mevlana’nın dediği gibi yaşadığımız bulantı hayatın bizim inancımız olduğuna bizi inandırıyorsa işte burada büyük bir sorun vardır.
Bu sorun kendi irademizin değil; bizleri başka iradelerin yönettiği ve yönlendirdiğidir.
Her türlü basın ve yayın organları bu ülkenin gençliğini çalmakta ve ne hazin ki anne-babalar buna seyirci kalmaktadır. Günümüz çocuklarının rol modelleri anne-babaları değil TV de izledikleri (bizim dini, kültürel ve yerel değerlerimizle bağdaşmayan) saçma sapan prototipleridir. Bir bebeğin eğitimi annesinin kendi annesi karnında olduğu zaman başlar. Evet dikkatle okuyun bu cümleyi…
Bu denli önemli olan insanlığın ahlaki durumu uzun bir süreçtir.
Sarıp sarmalayarak kucakladığımız modern dünya bulantıları kendi değerlerimiz, kendi ahlaki ülkülerimiz, kendi örflerimizden daha kıymete biner halde.
İnsan çoklu bir müteşekkildir. Bu muhteşem müteşekkilin en müstesna yeri ise kalptir. Kalbin gıdası ise ister inanın ister bu inancı denemeye tabii tutun sessizliktir. ( inançsızlık en berbat hastalık olsa gerek sözünü dahi etmiyoruz)
Okuduğunuz bir kitabın satırlarında, izlediğiniz kült bir sinema filminin en dram dakikalarında, dinlediğiniz bir musikinin en derin tınısında ve ya siz nerde bulmak isterseniz işte oradadır sessizlik. Bu sessizliği sağlamak ise; zannımca TV’li odanızdan diğer odaya göç etmeniz, evinizde okuyacak kitap yoksa gidip o kitabı almanız ve inadına kalabalığın ortasında okumanızdır.
Çoğunluk basın-yayın organları toplumu kin, nefret, intikam, sevgiden yoksun haller ve aşkın en bayağı haline itip boşluğa sürüklemektedir.
Yaratılışımız, sahip olduğumuz din, yerel değerlerimiz ve köklü kültürümüz; bizi hoşgörüye, saygıya, bağışlamaya, affetmeye ve derin sevgiye yönlendirmişken hergün ana haberlerde ve sürmanşetlerde küf kokan haberleri görmek ne kadar acı…
İnsan küçük bir kâinattır. Bu kâinatı güzelleştirmek insanın ve insanlığın en yegâne vazifesidir.

Ekim 2010 / mfa ( Muhammed Fatih AYDIN)

Hiç yorum yok: