23 Şubat 2008 Cumartesi

ÖMER YUSUF CAN/Erken mi yoldayım ben mi geciktim yoksa ben mi geciktim*



Ustura gibi açılan ağzım kıpırtısız..sessizce çığlık attım bir şeyler söylemek istiyorum ya da çok şeyler..ama olmadı yapamadım…kırık bir testi gibiyim.günlerce içimde sakladığım suyu(esrarı) toprağa salıverdim..oysa bir tohum dahi olmayacak orada…işte çöl her şey sıkıntı (yazarı aklıma gelmedi)neye yaklaştıysam ondan uzaklaşıyorum.benler,bizler,hepler,hiçler..yanılgı,yanılgı, yanılgı…sirkelenip kalkmak istiyorum …koca bir kaktüs e kör düğümle bağlanmış gibi kıpırtısızım,kimsesizim…hep bir şeylere geç kaldım yada erkenciyim sanırım…yola çıkmalıyım…ama nasıl, nereye;mevzi yok,çarıklarım delik,yağmur başladı:sel olmazsa şayet rahmet sayacağım…sanki az ötede hep az ötede biri yada birileri beni bekliyor…Hızır mı yok canım sende…seraptır belki de….
Güneşin yakıcılığında uzun süre yoldaydım..
-gitmek istediğin yeri biliyorum tut eteğimden…
(ben bile bilemezken sen de nereden….)
-tut eteğimden seni yolda göreyim
(güvenmeli miyim acaba bunu düşünecek vakit yok sanırım acele kararlar almalıyım zira aceleci de yaratılmışım)
Bir köle gibi yapıştığım eteklerine…birden ben biz olduk nasıl anlamsızlaşırsa nasıl bir mum ve fitili gibiyiz gibiydik gibi mi yiz?)
Razı olmanın esrarı bu,gideceğin yeri bilmemek,eşkiyaya esir düşmek,susuz günlerce çalımsız çarıklarla yol almak mesala…şimdi bunları düşünmeli miyim?
-kimsin?
-sen!
-peki ben kimim?
-ben!
Bir müddet hayra yormak istedim tüm bu olanları…olmadı…
Nasılsa bilinmeze giderken birinin yada onun tabiriyle benim kaybedecek pek bir şeyimde yoktu…çölün orta yerinde bıraka da bilir beni…
-insan kendini koyup gitme meli…dedi.
Gölge,soluklanalım dedim.
-vakit yok güneş göçmek üzere.dedi.
Karanlığa boğulmak istemiyorsan güneşe ram olacaksın diye ekledi.
Tek kelimesiz yürüdük uzun bir zaman…
Bir kervan görüldü çok ötelerde adımlarımızı hızlandırdık…en arkalarda yer tuttuk kendimize…
-uykuya meyletme zira kalakalırız dedi ve gitti…

Nereye demeye kalmadı kalakaldım orada ortada…

Şimdi bu kervan nereye gider diye düşünmek bile geçmedi içimden…
Ya kervanın götürdüğü yere gitmeliyim ya da çölün kavurucu sıcağında pineklemeli miyim…ikincisi daha zor diye geçirdim içimden…yol aldık günlerce kimsenin farkında değildim…sessizce sinmiştim içlerine…kalmalı mıydım yoksa evimde. şimdilerde bunu düşünüyorum düşünecek çok şey ve çok zaman var…kendimi onlara nasıl tanıtmalıyım bunu dahi bilmiyorum…yol almak lazım yoksa kum fırtınaları arasında bi çare kalakalırım…artık her şey için çok geç yada bir şeyler için çok erken…

*cahit zarifoğlu