13 Ekim 2009 Salı

mfa/ BUHRAN


Bilmiyorum diye başladım hep hayata. Ne gariptir ki; bilmediğimi dile getirdikçe bilme eylemi ortaya çıktı. Yedi bahara rağmen kışı sevdim hep. Saklanmayı gizlenmeyi arzuladıkça bahara itti bembeyaz kar taneleri. Her taneyi beyaz bir melek taşırmış Rahmani edeple. Ne hoş yaşamayı Rahmani tarzda anlamak. Tutuklu kaldım kelimelerde; her şeye her hayata anlam katmak istedim. Çözümsüz insanları tanımak ve onlarla diyalog kurmaktı anlayışım. Anlayışsız bir toplumda yaşayıp; anlamayı anlama çabaları içinde olmak, bir tezat da olsa yapılmalıydı bu eylem. Karar verme düşü ne garip insanda! Bir yanar bir söner misali… İçimizdeki fırtınadan olsa gerek. Dinginlik yok ve inanç doyumu haliyle yok. Tanınmazlara itimat verilmiyor. Riskten mi korkuluyor nedir? Ahlak ilkelerinin askıya alındığı bir dönemde neden bilinenlere itimat edeyim ki? Korku dolu her yer, her beden, her bakış ve her düşünce. Ne hazin! Burhanlar dururken buhara aman etmek. Dediği gibi şairin hani; yoksa güzel insanlar güzel atlara binip de mi gittiler ?!
Ah şu takıntılar ve ya takıntılı dolu insanlar! Neden rahat yaşayamıyoruz ki! Bizler, özgürlüğü; sınırları zorlayıp yıkmak sanıyoruz. Heyhat! Kurallar içinde özgürce yaşamak varken nedir bu hezeyan?
Kaldırımları dahi eleştiren bizler! Çiçekten bihaber olup da çiçek gibi olmaya kalkan bizler! Adaletten dem vurup adil olamayan kimler?
Geçmişi ve bugünü anlamayıp nasıl olur da geleceğin peşine düşeriz.? Derler ki ; “Oğul! Adımlarına dikkat et. Geçmişini unutma, geleceğini hesaba katmadan bugünü yaşama. Ve dengeler dünyasında yaşadığını asla unutma.”
Unutmaya ayarlanmış bir toplumda unutmamak…
Rabbim bizleri unutmak ile imtihan etme.!
MFA/ NİSAN 2009

Hiç yorum yok: